İstanbul’da uçağa biniyoruz ve 4 saat 50 dakika sonra Lizbon Havalimanı’na iniyoruz. Pasaport kontrolünden sorunsuzca geçiyoruz. Evet indik ve dilsizliğimizle baş başayız. Şansımız Portekizlilerin oldukça güler yüzlü ve yardımsever olması. Bir Portekizlinin yardımıyla metro biletimizi alıyoruz. Amacımız Porto’ya gitmek.
Lizbon’dan Porto’ya tren ve
otobüsle ulaşabilirsiniz. Tren biletleri daha pahalı olduğu için biz otobüsle
gitmeyi tercih ediyoruz. Rede Expressos ve Renex firmaları var. Renex’in saati
bize uygun olduğu için kişi başı 20 euro vererek biletlerimizi bu firmadan
alıyoruz. Renex firması Lizbon Oriente metro durağından kalkıyor.
Portekiz şoförleri hızlı gitme
bakımından Türklere çok benziyor. Aralarındaki tek fark arabesk yerine pop
müzik dinlemeleri diyebilirim. Otobüsten indikten sonra taksiyle otelimize
geçiyoruz. Portekiz’de taksiler uygun yalnız bavul için de ücret alıyorlar.
Otelimiz ibis Porto Centro.
Booking’den oldukça uygun fiyata ayarlamıştım. Burası Porto’daki en işlek cadde
olan Rua Santa Caterina’nın bir sokak üzerinde. Odaları temiz, genişlik
yeterli. Otelin altında Portekizli market zinciri Pingo Doce var. Daha ne isteriz.
Porto ve Gaia bölgelerinden
oluşuyor. Porto ve Gaia ise birleşip zamanla “Portugal” şeklini almış ve ülkeye
isini vermiş. 711 yılından sonra 12. yüzyıla kadar Müslüman (moorlar)
egemenliğinde kalmış. 15 ve 16. Yy’a gelindiğinde ise önemli bir tersane
haline gelmiş ve özellikle Keşifler Çağında burada pek çok gemi yapılmış.
Portekiz’in kuzeyinde yer alan,
Lizbon’dan sonra ikinci büyük ve turistik şehri.
KISA NOTLAR
* Porto’da kolej öğrencileri
siyah pelerin giyiyorlar. Bunları giymek zorunlu değilmiş ancak şehirde
gezerken pek çok kişiyi bu şekilde görmek mümkün. J. K. Rowling burada
İngilizce öğretmenliği yaparken Portekizli öğrencilerin giydiği siyah
pelerinlerden esinlenmiş. Faşist diktatör Salazar'ı da unutmamak
lazım tabii. ( Salazar Slytherin )
* Porto’nun mevsimi yumuşak
Akdeniz iklimine benzese de okyanusun etkisiyle ani yağmurlar bastırabiliyor.
Coğrafi yapısı oldukça engebeli.
*Porto’nun şebeke suyu içilebilir
durumda para verip de su almayın herhangi bir musluktan doldurup içebilirsiniz.
*Ucuz Marketler Lidl, minipreço,
Pingo Doce, carrefour.
* 1755 depreminden sonra şehrin
bu bölgesi yeniden imar edilirken ,antik çağın tipik ızgara planı burada da
uygulanıyor ve birbirine paralel caddelerden serin okyanus havasının içeri
girmesi sağlanıyor.
ULAŞIM
* Porto sistemi çok farklı. Yeşil,
kırmızı, mor, turuncu ve mavi hatlar belli bir noktaya kadar aynı çizgide devam
ediyor, sonradan hepsi farklı yönlere ayrılıyorlar. Hangi durağa gidecekseniz o
metroya binin. Birbirine paralel giden metrolar aslında aynı rayı
kullanıyorlar. Kartlarınızı sakın atmayın çünkü kartlar aynı makinelerden
tekrar doldurulabiliyor. Metroya binmeden kapılardaki sarı makinelerden
kartlarınızı elektronik tarihlendirmeyi unutmayın. Bileti makineye
onaylattığınızda 60 dakika süreyle istediğiniz kadar seyahat yapabilirsiniz.
Sabah kalkınca haliyle ilk işimiz
Porto’yu keşfetmek oluyor. İlk durağımız bir kilise.
Igreja de Santo
Ildefonso: Porto demek çini demek. Evler de
kiliseler de azulejos denilen el yapımı desenli fayanslarla kaplı.
Portekiz’deki kiliseler genelde altın varaklı ve oldukça gösterişli kiliseler.
Avrupa’nın en koyu Katolikleri unvanını ben buradan müsaadenizle Portekizlilere
vermek istiyorum. Her yer kilise, her yer mum yakan insanlarla dolu. Bir süre
sonra kiliselerdeki nemli ahşap kokusu genzimi yakmaya başladı.
Avenida dos Aliados: Sonra
kiliseden aşağı doğru iniyoruz. Gezmek için bir başlangıç noktası burası. Etrafta sağlı-sollu
şık binalar ve bankalar var. Üst kısmında halen faaliyette olan Porto Yerel
Meclis Binası bulunuyor. Alt kısmında üzerinde ise Palacio das Cardosas Hoteli var.
Misafir gelen devlet büyüklerinin de konakladığı Porto’nun en prestijli hoteli.
Meydandaki heykel ise 4. Pedro’nun heykeli.
Bu meydandaki Mac Donalds’tan kendimize birer dondurma
ısmarlıyoruz.
Sao Bento Tren Garı : Meydanın hemen aşağısında Sao Bento Tren Garı var. Porto’da
iki adet tren istasyonu bulunuyor. Birisi şehirlerarası ulaşımda kullanılan
“Campanha” diğeri ise bölgesel banliyö trenlerinin kalktığı Sao Bento tren
istasyonu. (Braga’ya da buradan gideceğiz) Bu tren istasyonunun olduğu yerde
eskiden tarihi bir kilise varmış ancak yanmış. Sonrasında tekrar onarılsa da
eski haline döneyince Portekiz Kralı I. Carlos buraya tren istasyonu
yapılmasına karar vermiş, hatta ilk taşı da o koymuş. Duvarlarında 20.000 mavi
çinili fayansa işlenen Porto ve Portekiz tarihini var Kral ile Kraliçe’nin
şehre girişlerinin tasvir edildiği çinileri mutlaka görün.
Kulenin hemen altındaki kilise ise 1750 yılında Clerigos
Kardeşliği adına Ruhban Kilisesi olarak inşa edilmiş. Bu kilisenin en sevdiğim
bölümü meleğin arkasından aşağıya doğru bakmaktı herhalde.
Livraria Lello &
Irmão: Kuleden biraz yürüyünce görmüş ve
görebileceğiniz en ilginç kitapçı bekliyor sizi. Gotik yapıda inşa edilmiş,
ahşaptan müthiş merdivenleri olan, Lonely Planet tarafından dünyanın en güzel
3. kitapçısı seçilmiş bir kitapçı burası. Ayrıca Harry Potter serisinin yazarı J.K. Rowling’in Porto’da
kaldığı yıllarda bu kitapçıda romanını yazması kitapçıyı oldukça popüler bir
hale getirmiş.
Burayı o kadar çok turist ziyaret
ediyor ki 3 eu giriş ücreti koymuşlar. Aman dikkat Pazar günleri kapalı.
Daha sonra Gomes Teixeria
Meydanına geliyoruz. Burda Aslanlı bir çeşme var.
Igreja do Carmo ve Igreja
dos Carmelitas: Gomes Teixeria Meydanı'nda bir köşede masmavi dış cephesiyle
birbirine bitişik iki kilise bulunuyor. Dönemin Portekiz yasalarına göre iki kilisenin yan yana inşa
edilemiyor olmasından dolayı iki kilisenin ortasına küçücük yeşil bir ev inşa
edilmiş ve oldukça ilginç bir görüntü oluşmuş. Dışarıdan görüntü güzel ama
içi sıradan bir kilise.
Porto Cathedral (Se
Catedral): Portekiz demek kilise demek. Burası
Porto’nun en eski yapısı olan, I. John ile Philippa’nın evlenme merasiminin
düzenlendiği ve aynısından Lizbon’da da olan bir katedral. Kilise yapıldığından
bu yana yanmış, yıkılmış, harap olmuş sonra tekrar inşa edilmiş ilk halinden
kalan tek orijinal bölümü giriş kapısının üzerinde bulunan gül figürü. Katedral
aslında kale-kilise olarak yapılmış ve aynı zamanda şehrin savunmasında
kullanılmış, Katedralin içini gezmek ücretsiz ama özel bölümlerine girmek
isterseniz 3 euro ve özel bölümde fotoğraf çekmek yasak. Ben girdim güzel
değerli parçalar var ama çok da görmeden dönmeyin diyemiyorum. Katedralin giriş
kapısı önünde ki terastan manzarayı seyretmeyi unutmayın. Nehri gördük durur
muyuz hemen aşağıya doğru salınıyoruz.
I. Luis Köprüsü: Katedrali gezdikten sonra yine aynı caddeyi kullanarak nehre
doğru yolunuza devam edin. Yolun sonunda
karşınıza gelen köprü Porto’nun simgesi olan, tüm Porto fotoğraflarında
göreceğiniz 385 metre uzunluğunda ve 44 metre yüksekliğinde olan I. Luis
Köprüsü. Bu köprü; Paris’te ki Eiffel Kulesini yapan Gustave Eiffel’in şirketi
tarafından yapılan, Douro Nehri üzerine kurulan ve Porto ile Gaia şehirlerini
birbirine bağlayan, 2 kattan oluşan, Portolular tarafından şehrin en önemli
yapısı olarak kabul edilen bir kemer köprü. Köprünün hemen solunda şehrin üst
kısmına çıkan finiküleri göreceksiniz. Köprüde yürüyüp güzel kareler yakalayın
derim.
Köprü yapıldıktan sonra adı “Dona
Maria Pia Köprüsü” imiş ancak sonradan I. Luis’in karısı tarafından I. Luis
Köprüsü olarak değiştirilmiş. Karısı köprüye Kral I. Luis’in tam adını da
verebilirmiş ancak yapmamış. Adamın
tam adı verilseydi ne olurdu düşünemiyorum. Luís Filipe Maria Fernando Pedro de
Alcântara António Miguel Rafael Gabriel Gonzaga Xavier Francisco de Assis João
Augusto Júlio Valfando de Saxe-Coburgo-Gotha e Bragança J J J
Köprünün aşağısında nehir
kıyısında çok sayıda kafe ve restoran bulunuyor. Burada takılabilirsiniz.
Akşam yemeğini yurt dışına ilk kez
çıktığımızdan mıdır bilemedim Avenida dos Aliados’ta İstanbul Döner'de tavuk döner yiyerek
geçiştirdik. Ve artık öyle yorulduk ki otele dönüp şişen ayaklarımızla
ilgileniyoruz.
Veee Buyrun Porto 1. Gün Videolarımız :)
Veee Buyrun Porto 1. Gün Videolarımız :)