KARADENİZ GEZİSİ 5. GÜN : SİNOP

ENNNN KUZEYDEYİZ : SİNOP

      Güzel Ülkemin en kuzeyine gidiyoruz. Kuzey yıldızının en parlak olduğu yere... Amazonların ülkesi Sinop'a... Yaygın bir söylentiye göre Sinop'un adı Yunan mitolojisindeki Irmak tanrısı Aisopos’un güzel kızının adı Sinope'den geliyormuş. Sinope bir su perisiymiş. Zeus Sinope’ye aşık olmuş. Tüm isteklerini yerine getireceğine söz vermiş. Sinope'nin tek istediği ise evlenmemekmiş ve Zeus sözünü tutarak onu Karadeniz’in en güzel yerine, yani bugünkü Sinop’un bulunduğu yere yerleştirmiş ve Sinope adı zamanla Sinop’a dönüşmüş. Hititlerden kalma bazı tabletlerde ise burası Hititçe Sinova olarak gösteriliyor. Ta o zamanlarda bile buralara kadar ticaret yapmaya gelen savaşçı tüccarlar, yani Asurlular ise buraya kendi ay tanrıları olan Sin’in adını vermişler. Ay Sinop'ta başka parlıyor gerçekten de...


       Kastamonu - Sinop arası 180 km yaklaşık 2 buçuk saatte sıkıntısız bir şekilde orda oluyorsunuz. Sinop çok küçük bir şehir. En ilginç detaylarından biri ise şehirde trafik ışıklarının olmaması... 

Sinop’tan kısa kısa notlar:

*Bir zamanlar Nato üssü olması sebebiyeti ile ortalıkta gezinen bir ton Amerikalının kaybolması ile eski hareketliliğini kaybetmiş.
* Granit zemine kurulmuştur. Deprem tehlikesi yok :)
* Dünya’da "güneşin denizden doğup denizde battığı 11 şehirden biri" olduğu söylenir.
* Kırım Yarımadası ile Sinop Yarımadasını uygun hava şartlarında tam ortada bulunulduğunda iki taraftan da görmek mümkünmüş. Kırım-Sinop arası uzaklık: 280 kilometreymiş.

       İlk durağımız Sinop Polis Evi... Valizlerimizden kurtulmamız gerek. Otel ücreti iki kişi 60 tl. Kahvaltı da dahil. Ve muazzam bir manzarası var. Odaların çoğu denize bakıyor. Odalar tertemiz ve büyük. Karedeniz şeridindeki en güzel polisevi diyebilirim.


       Sinop'a girerken Diyojen'in heykeli karşılıyor bizi. Gölge etmiyoruz :) Bir iki resim çekilip ayrılıyoruz yanından. Diyojen hakkında pek çok öykü var. Diyojen bir gün Büyük İskender’le karşılaşır.  Büyük İskender, bir fıçı içinde sade yaşamını sürdüren Diyojen’in yanına gelir. Diyojen’e büyük hayranlık duymaktadır ve O’na “Sana istediğin her şeyi verebilirim benden bir isteğin var mı ey Diyojen?” diye sorar. Diyojen, Büyük İskender’e bakar ve “Gölge etme başka ihsan istemem” der.

        Heykelin hemen karşısında Sinop Kalesi var... Var ama yok gibi. Fazla iyi bakılmamış. Kimin yaptırdığı bilinmiyor ama uzun süre Sinop'u savunduğu bilinen bir gerçek. Sonraki durağımız etnoğrafya müzesi...


ARSLAN TORUNBEY KONAĞI (SİNOP ETNOĞRAFYA MÜZESİ): 18. yy yapısı bir konak burası. O kadar güzel bir müze ki. Tavan işlemeleri , duvarlar , avizeler... Müze pazartesi günü kapalı. Müzekart geçerli.
08.00-17.00 arası açık



SİNOP ARKEOLOJİ MÜZESİ:  Karadeniz bölgesinin en büyük müzesiymiş burası. Yine bahçe içinde Sultan I.Murat’ın kardeşi, Süleyman Paşa’nın kızı İsmet Sultan Hatun için yaptırılmış bir türbe var. Buraya: Sultan Hatun Türbesi ya da Aynalı Kadın türbesi deniliyor. Biri kapı önünde, dışarıda ve diğeri türbe içinde ve zemin taşlarının biri üzerinde, mermerden, birer ayna resmi varmış. Halk arasında Aynalı kadın  denilmesinin sebebi buymuş. Bu müzede de müzekart geçerli ve pazartesi günü müze kapalı.


Veee sıradaki durak

SİNOP TARİHİ CEZAEVİ:  Tarihinde sadece 3 tane firarı bulunan görülebilecek en en en iç karartıcı cezaevlerinden biri burası. İlk firar eden kişi ayakkabısının tabanına sakladığı küçük testere ile parmaklıkları kesip duvardan tırmanarak denize atlayıp kaçmış. 3 gün sonra Ayancık’ta ekmek istemek için girdiği ev tatilde olan bir polisin evi cıkınca hapishaneye geri getirilmiş. İkincisi lağıma dalarak yüze yüze denize ulaşmış. Esaretin Bedeli'ndeki gibi... Üçüncüsü ise aynı yolu denemek için lağıma atlamış olsa da sonradan uca yapılan parmaklıklar yüzünden gidememiş geriye dönmeyi de beceremeyerek boğulmuş.


        Çok kötü bir yer. İnsan çocuk zindanlarını görünce daha da kötü oluyor. Denizin sesini duymak ama dışarı çıkamamak ne kadar kötü oluyordur kimbilir. 


        Refik Halit Karay, Sabahattin Ali, Burhan Felek, Nazım Hikmet,Necip Fazıl Kısakürek gibi ünlü isimler, bir dönem burada yatmışlar.

“Dışarda deli dalgalar Gelip duvarları yalar;
Seni bu sesler oyalar,aldırma gönül, aldırma”
Görmesen bile denizi,yukarıya çevir gözü
Deniz gibidir gökyüzü;aldırma gönül, aldırma
Gönül aldırma... 

Parmaklıklar ardında dizisi de burada çekilmiş. Dizi hatıra olarak döşediği dekoru öylece bırakmış.


      Gelmeden önce Sinop'ta ne yenir diye araştırmıştım. Şimdi acıktık. Eh buraya geldiysek Sinop mantısı yeriz. Teyzenin Yeri bu işin ehliymiş. sora sora bulduk Teyzenin yerini... Hayatımda yediğim en pahalı mantıyı da burada yemiş oldum :) Mantı güzeldi tamamını cevizli sipariş etmeye cesaret edemedim. Yanına yoğurt eklettim iyi ki de öyle yapmışım. Mantı yetiştiremiyordu açan bayanlar. Mekan çok kalabalıktı.. Gazete küpürleri duvarda çerçevelenmişti. 


      Şimdiki durak önce Hamsilos Fiyordu , sonra Türkiye'nin en kuzey ucu İnceburun... Gün batımında İnceburun'da olacağız :) Yolda bu ufaklık arabamızın önüne çıkıyor. Nasıl da tatlı :)


HAMSİLOS FİYORDU:  Arabayla İnceburun’a doğru saptığınızda yaklaşık 18 km sonra etrafı ormanlarla çevrili çok etkileyici bir koy olan Hamsilos bizi karşıladı.  Hamsilos Fiyordu ülkemizin “fiyort” unvanına sahip tek yeri. Buzul Çağı’nın sonlarında, Karadeniz’in tamamen donduğu dönemde buzulların erimesiyle oluşmuş. Fiyort,karaların çok içerlerine kadar giren, iki tarafı pek dik ve yüksek olan dar ve derin körfezlere verilen isim. Dünyada sadece Norveç ve Sinop'ta bulunan "RIA" tipi kıyı işte bu kıyıymış.


Veee geliyoruz İnceburun'a bir deniz feneri var bir de dillere destan güzellikte bir gün batımı...  Yarın sabah program yüklü... Önce Samsun sonra Ordu... :)